SELANİK YAHUDİLERİNİN İHANETİNİN BEDELİ
Mustafa ATALAR
2000 yıl önce Filistin’den sürülen ve dünyanın değişik yerlerine dağılan Yahudiler, gittikleri hiçbir yerde huzur, güven ve barış bulamamışlar, pek çok kıyıma uğramışlar, 1789 Fransız İhtilali’ne kadar, yaşadıkları hemen her ülkede genel bir kin, nefret ve düşmanlığın muhatabı olmuşlardı. Onlar, başka milletleri sevmedikleri gibi, başka milletler de onları hiç sevememiştir. Bu yüzden onların bütün çaba ve gayretleri, hiç sevilmedikleri yerlerde varlıklarını sürdürebilme üzerine yoğunlaşmıştı. Hıristiyan Batı toplumlarında da gettolaşarak varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar, ancak Yahudiliklerini gizleyerek içinde yaşadıkları toplumda söz sahibi olabiliyorlar, sık sık soykırım tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorlardı. Yahudileri, tarih içinde karşılaştıkları en büyük ve en önemli iki büyük soykırım tehlikesinden iki Müslüman Devlet kurtarmıştır. Bunlar da Endülüs Emevi Devleti ve Osmanlı Devleti’dir. Fakat kaderin büyük bir cilvesi olarak Yahudiler, her iki devletin de yıkılmasında ve tarih sahnesinden silinmesinde çok önemli roller oynamışlar, inanılmaz ve güvenilmez kimseler oldukalarını tescillemişlerdir.
Yahudilerin, en başından beri Yahudiliklerini gizlemeden, rahatça ve özgürce yaşayabildikleri en rahat ülke Osmanlı Devleti topraklarıydı. İkinci Osmanlı padişahı Orhan Gazi döneminde Türkiye’yi ve Anadolu’yu dolaşan İbn-i Batuta bile Osmanlı ülkesinde Yahudilere, özellikle de Yahudi doktorlara gösterilen itibardan hayretle söz eder (Mehmet Şerif Paşa, Tuhfetü’l-Enzâr fî Garâibu’l-Emsâr ve Acâibu’l-Esfâr (Seyahatnâme-i İbn-i Batuta), İstanbul, 1333, cilt: I, sayfa: 333).
Osmanlı Devleti’nin gölgesinde ve müşfik kanatlarının altında gördükleri hoşgörüyü ve fırsat eşitliğini iyi değerlendiren Yahudiler, gerek Türk toplumu içinde ve gerekse devlet kademelerinde çok büyük bir güce ve itibara ulaştılar. Osmanlıların zayıfladığı ve gerilediği dönemlerde ise, Yahudilerin önemli bir kısmı, yabancı güçlerle ve ideolojik akımlarla işbirliği içine girdiler. Osmanlı topraklarında gözü olan Batılılarla işbirliği yapıyorlar, devleti ve milleti bölmeye ve parçalamaya yönelik hareketlere, siyasi akımlara alabildiğine destek oluyorlardı.
Osmanlı Devleti’nin yıkılmasında ve tarih sahnesinden silmesinde tek sebep olarak Siyonist Yahudileri ve masonları görmek, bütün sorumluluğu, suçu, vebali ve günahı onlara yıkmaya kalkmak, elbette doğru, isabetli ve insaflı bir yaklaşım olamaz. Fakat diğer etkenleri de kullanarak bunların oynadıkları roller, diğer sebepleri hazırlamış ve tetiklemiştir. Bu hususta Yahudilerin tezgâhladıkları hain tuzaklar, önem, öncelik ve etki bakımından hiç de göz ardı edilemeyecek düzeydedir.
Avrupalı Siyonist Yahudiler işe ilk önce Osmanlı vatandaşı olan Yahudileri Siyonistleştirmekle ve onları kendi hizmetlerinde kullanmakla başladılar. Bu iş için de kendilerine üs olarak çok sayıda Yahudi’nin yaşadığı Selanik’i seçtiler. Osmanlı Devleti’nin önemli şehirlerinden biri olan Selanik, 16. ve 17. yüzyıllarda Yahudi cemaatinin en önemli Talmud öğrenim merkezi durumuna gelmiş, burada çok önemli Yahudi din adamları ve din bilginleri yetiştirilmiş, Kabala öğretiminde de en önemli merkezlerden biri olmuştu. 1913’te toplam nüfusu 157.889 olan Selanik’te 61.439 Yahudi, 45.889 Türk ve 39.956 Rum yaşıyordu. Yahudiler hem genel nüfus içinde önemli bir yekûn oluşturuyorlar, hem de sahip oldukları büyük ekonomik güçle varlıklarını her alanda hissettiriyorlardı. Siyonist Yahudilerin buradaki çalışmaları çok sürmeden meyvelerini verdi ve kısa zamanda kendilerine birçok Yahudi taraftar buldular. Siyonistler, Siyonizm için çalışmaya başlayan her Yahudi’yi bir kazanç görüyorlardı. Selanik Yahudilerine verilen en önemli görevlerden biri de Jön Türklere Siyonizmi benimsetmeye çalışmaktı. Bu tür faaliyetler özellikle Emanuel Karasso, Nissim Mazliyah ve Nissim Russo gibi Yahudiler tarafından yürütülüyordu.
Siyonistler Osmanlı Devleti içinde sadece Türkler üzerinde değil, ülke içindeki diğer etnik ve dini azınlıklar üzerinde de çalışıyorlardı. Osmanlı Devleti içinde yaşayan Müslüman azınlıklardan Arnavutların devlete karşı ayaklanmasında, Arap Milliyetçiliğinin başlatılmasında, bölgeye gönderilen ajan provokatörler vasıtasıyla Arapların Türklere karşı kışkırtılmasında, tezgâhlanan oyunlarla Müslüman unsurların da birbirlerinde karşı kin, öfke ve düşmanlık hisleriyle dolmalarında Siyonistlerin önemli rolleri olmuştur. Siyonist Yahudiler bir yandan Abdülhamid karşıtı, ırkçı, milliyetçi Türk gruplar içerisinde yoğun bir faaliyet sürdürürken, öbür yandan da Osmanlı Devleti içindeki diğer dini ve etnik gruplar, örneğin, Araplar, Arnavutlar, Bulgarlar, Rumlar arasında da çok faaldiler. Sadece milliyetçi akımları kışkırtmakla, örgütlemekle ve ideolojilerini belirlemekle kalmıyorlar, özellikle Yunan ve Bulgar komünist partilerine de önemli katkılarda bulunuyorlardı. Komünist cereyanların ardından ortaya çıkan Selanik İşçi Federasyonu içinde de Yahudiler önemli bir güce sahiptiler.
Özellikle, Müslüman toplum içinde kendilerini daha iyi gizleyebilmek, topluma kabul ettirebilmek, siyasi planlarını daha rahat uygulayabilmek amacıyla gerçekte Müslüman olmadıkları ve içten içe eski inançlarını sürdürdükleri halde Müslüman görünmeyi bir yol ve yöntem olarak benimsediler. Gerçekten Müslüman olmadıkları için kendilerine ‘Dönme’ denen bu Yahudilerin Osmanlı Devleti’nin yıkılmasını hızlandırmada önemli katkıları oldu. Dönmeler, Jöntürkler (Genç Osmanlılar) hareketi ve İttihad ve Terakki Cemiyeti içinde devlet aleyhtarı faaliyetlerde bulundukları gibi Osmanlının parçalanmasını hızlandıran kavmiyetçi hareketleri de kışkırttılar. Hatta Türk milliyetçiliğinin teorisyenleri arasında önemli sayıda Yahudi dönmesi vardır. İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin “milli iktisat” politikasının teorisyeni, Tekin Alp (Mois Kohen) bunlardan biridir. Pantürkist (aşırı Türkçü) olarak bilinen bu zat, Cumhuriyet döneminde de ‘Türk’ün Yeni Amentüsü’nü yazmış, Kemalizm kitabıyla Kemalizm’in teorisyeni ve ideoloğu olmuştu.
Siyonistlerin körüklediği, örgütlediği, desteklediği etnik milliyetçi hareketler, Balkanların Türklerin elinden çıkmasında çok etkili oldu. II. Abdülhamid Han’ın devrilmesinde, Osmanlı Devletinin bölünüp parçalanmasında, tarih sahnesinden silinmesinde de Siyonistler, özellikle de Selanik Yahudileri önemli roller oynadılar. Abdülhamid Han’a tahttan indirildiğini bildirmekle görevli heyetin başkanlığını Yahudi Emanuel Karaso’nun yapması, Abdülhamid’in tahttan indirildikten sonra Yahudilerin çoğunlukta olduğu Selanik’e sürülmesi bile bu etkilerin ne kadar ileri boyutlarda olduğunu göstermektedir. Ama Yahudilerin bu başarıları dünyanın, hatta Yahudilerin hiç de hayrına ve iyiliğine gelişmeler ve sonuçlar doğurmamıştır. Çünkü o zamana kadar Osmanlı Devletinin koruyucu kanatları altında huzur, güven ve barış içerisinde çok rahat bir yaşam süren Yahudiler, özellikle de Selanik Yahudileri yaptıkları ihanetin bedelini ve cezasını çok ağır bir biçimde ödediler, çok büyük yıkımlara, sıkıntılara, zorluklara, tehlikelere, soykırımlara uğradılar.
ABD’nin Colombia Üniversitesi öğretim görevlilerinden Prof. Stanford Shaw, Yahudilerin durumlarının, huzurlarının, rahatlarının daha Osmanlı İmparatorluğu parçalanma sürecine girer girmez bozulmaya ve kaçmaya başladığını belirtir. Tarihçi Prof. Juston Mc Carthy de, Balkanlarda özellikle Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya’da ortaya çıkan milliyetçi hareketler sonucunda Müslümanlar kadar olmasa bile Yahudilerin de çok büyük zararlar gördüklerini, eziyetler çektiklerini, kıyımlara uğradıklarını anlatır. Örneğin Yunanların, sadece Müslümanları değil, Yahudileri de katlettiklerini, onları da yerlerinden yurtlarından sürdüklerini anlatır.
Yunanistan’da yaşamak, Yahudiler, özellikle de Selanik Yahudileri için İkinci Dünya Savaşının başlamasıyla birlikte daha da zorlaşmış, hatta imkânsız hale gelmiştir. 1939 – 1941 döneminde yerli faşistler, Yahudiler üzerindeki baskılarını iyice artırdılar. Ancak Yahudiler için esas olumsuz gelişmeler ve kâbus dolu yıllar, Yunanistan’ın Almanlar tarafından işgaliyle, yani ilk Alman panzerlerinin 9 Nisan 1941 tarihinde Selanik’e girmesiyle başladı. Selanik’e giren Almanlar işe önce Yahudilerce çıkarılan gazeteleri kapatmakla, Yahudi derneklerini dağıtmakla başladılar. Ardından da Yahudi erkekleri toplayıp çalışma kamplarına gönderdiler. Bunların önemli bir kısmı çalışma kamplarında sıtma ve açlıktan öldüler. Tüm Yunanistan Yahudilerinin dörtte üçü yani 56.000’i Selanik Yahudi’siydi. Şubat 1943’te de Alman işgali altındaki bölgelerin yönetimini, Nazi SS komutanları devraldı. Bundan sonra da Yahudiler toplama kamplarına gönderilmeye başlandılar. Naziler tüm Avrupa’da uyguladıkları ve ‘kesin çözüm’ dedikleri Holokost’u Yunanistan’da ve özellikle Selanik’te de uyguladılar. Sadece 14 Mart – 7 Ağustos 1943 tarihleri arasında 43.880 Selanik Yahudi’si 19 tren konvoyuna doldurup Auschwitz ve Birkenau ölüm kamplarına gönderildi ve yok edildi. Yahudilerden çok azı Almanların elinden kaçıp kurtulabildiler. Bunlar da çevre köylerde veya Atina’da gizlenerek hayatta kalabilenlerdi. 27 Ocak 2004 tarihinde Atina Konser Salonunda düzenlenen ‘Yunanistan Yahudilerini ve Yahudi Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü’nde dağıtılan ‘Yunanistan’daki Kayıp Yahudiler Listesi’ne göre 2. Dünya savaşından önce tüm Yunanistan’daki 77.377 Yahudi’den sadece 7.295’inin kurtulabildiği, yani % 91’inin yok edildiği, 56 000 Selanik Yahudisi’nden de sadece 1.950’sinin kurtulabildiği, yani % 97’sinin imha edildiği belirtilmektedir.