BÜTÜN MÜSLÜMANLARI SEVEN BİR MİLLET
Mustafa ATALAR
Türkler, Allah’ın sevdiği, Allah’ı seven, bütün müminlere kol kanat geren, bütün Müslümanları seven onlara kol kanat geren, mücahit bir millettir.
Ali Yakub Hocam, zaman zaman ‘sonradan Türk olmak’ tabirini kullanır, kendisinin de sonradan Türk olanlardan olduğunu söylerdi. Aslında bu yalnız ona ve Balkan Müslümanlarına has bir tabir de değildir. Özü ve cevheri tertemiz olan Anadolu’nun Müslüman Türk halkı da sonradan Müslüman olma tabirini kullanır, hangi milletten, ırktan, hangi etnik kökenden gelirse gelsin, Müslüman olan herkesi kendinden yani Türk sayar. Anadolu insanında bütün dünyadaki Müslümanları Türk saymak, kendinden saymak ve bilmek, kendisinden ayrı görmemek, bağrına basmak şeklinde sıralanabilecek Türk karakter ve özellikleri bütün canlılığı ile bugün bile devam etmektedir.
Yaşlı bir Anadolu kadını, açlıktan ölen, bir deri bir kemik kalmış, ölümü bekleyen zavallı Afrikalıları televizyonda görünce çok üzülür. Bu arada gözyaşları içerisinde yanındaki torununa şu soruyu sormadan edemez:
- Evladım bunlar Türk mü?
Bu kadıncağızın aslında öğrenmek istediği bunların Müslüman olup olmadığıdır. Onun gözünde, eğer bunlar Müslümansa, derilerinin rengi, ırkı, kavmi, dili ne olursa olsun onlar da Türk’tür, kendisinin de öz be öz kardeşidir.
Kültür ve Turizm Bakanlığında görev yaptığım yıllarda, aynı Bakanlıkta başkontrolör olarak görev yapan milliyetçi duyguları oldukça yoğun olan Trabzon-Of’lu bir arkadaşımız vardı. Bir gün annesiyle aralarında geçen bir diyaloğu bizimle paylaştı. Kadıncağız civarda sonradan Müslüman olmuş komşularından bahsederken:
- Şunlar, şunlar sonradan Türk oldi? demiş. Tabii hemen Cumhuriyet
döneminin ukala ideologlardan başka bir şey yetiştiremeyen okullarında okumuş, üniversite bitirmiş çocuklarından biri annesinin bu ifadesini yanlış bularak, hemen düzeltmek istemiş:
- Anne, sonradan Türk olunmaz, sonradan ancak Müslüman olunur!
Dolayısıyla sonradan Türk oldu denmez, senin de sonradan Müslüman oldu demen lazım!
Kadıncağız, şaşırıp neden sonradan Müslüman olanların Türk olamayacağına dair oğlundan ilave açıklamalar istemiş. Çocuk da okullarda öğrendiği gibi, Türklüğün millet adı, Müslümanlığın din olduğunu, dolayısıyla insanın sonradan Müslüman olabileceğini ama sonradan Türk olamayacağını anlatmaya çalışmış. Oğlunu dikkatle dinleyen kadın, bu görüş ve düşüncelere hiç katılmamış. Bunun yanlış bir ezber, öğretilmiş bir cahillik olduğunu şu sözlerle dile getirmiş:
- Hadi ordan! Çok iş oldi! Sonradan Türk olunmazmış? Bunlara Türk
oldi denmezmiş? Ula, niye sonradan Türk olunamasun? Niye Türk oldi denmasun? Bak, basbayağı, gayet güzel Türk oldular işte! Elbette Müslüman da oldilar Türk da oldilar? Müslüman olununca Türk olunmaz mi? Türklükle Müslümanlık ayru şeyler midur? Ne biçim, ne yanlış şeyler okutiyilar okullarda bunlara, bilemeyurum. Hiçbir şey bilmiyi bu uşaklar! Tövbe, tövbe, Müslüman olmiş da Türk olamamış ha! Müslüman olmayınca nasil Türk olacaklar?
Bizim cahil saydığımız, okuma ve yazma bile bilmeyen Anadolu insanımız, alim olmasa da ariftir. Çoğu konularda ilim adamı, âlim, aydın geçinenlerimizden çok daha fazla milli ve dini şuura sahip oldukları, onların doğru dürüst bilip anlayamadıkları, algılayamadıkları konularda çok daha sağlam bir irfana, şuura, bilgi ve anlayışa sahip oldukları malumdur. Anadolu insanı, Türklük ve Müslümanlığı her zaman birbirinin ayrılmaz birer parçası, Türklüğü de Müslümanlığın derleyici, toplayıcı, herkesi birleştirici özel bir hali olarak görmüş, bütün dünyadaki Müslümanlara karşı yüksek bir görev ve sorumluluk bilinci içinde olmuştur.