ÇANAKKALE SAVAŞLARININ İLGİNÇ GÖNÜLLÜLERİ
Mustafa ATALAR
GÖNÜLLÜLER ORDUSU
Osmanlı Devleti’nden koparılmalarına, aradaki irtibatların kesilmiş olmasına rağmen, Bosna ve Sancak Müslümanları, Osmanlı Devleti’ne, Türklüğe ve Müslümanlığa sadakatlerini hiç kaybetmemişler; bunu değişik vesilelerle göstermekten de geri kalmamışlardır. 1907 yılında bütün Bosna ve Sancak Müslümanları, Sultan II. Abdülhamid Han’ın doğum gününü kutlamak için çok büyük bir coşkuyla sokaklara döküldüler. “Padişahım çok yaşa!” âvâzeleriyle yeri göğü inlettiler. Bu gösteri, onların sayısız bağlılık gösterilerinden sadece biriydi. Balkan Müslümanları, Osmanlı’yla manevî bağlarını ve bağlılıklarını Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı süresince de bütün canlılığı ve tazeliği ile devam ettirdiler.
I. Dünya Savaşı’nda Osmanlılarla aynı tarafta yer alan Avusturya, Bosnalı ve Sancaklı gençleri silahaltına alıp müşterek cephelerde savaştırarak onlardaki bu duygulardan alabildiğine yararlandı. Binlerce Bosnalı ve Sancaklı Müslüman, Sancak’taki adıyla “Curumliya” yani “Gönüllüler” ordusuna yazılarak Galiçya’da Ruslara karşı Osmanlı saflarında çarpışmaya gittiler. Böylece Anadolu’dan gelen Türklerle Boşnak Müslümanlar, uzunca bir aradan sonra Galiçya Cephesi’nde Ruslara karşı yeniden yan yana, aynı cephede saf tutmuş oluyorlardı. Bu gönüllülerden hayatta kalanlar, daha sonra “Kurtuluş Savaşı” başlayınca Anadolu’ya da geçtiler. Zaferden sonra bunlardan önemli bir kısmı Anadolu’nun çeşitli bölgelerine yerleşmeyi tercih ettiler; ancak küçük bir bölümü Sancak’a geri dönebildiler (MEKTUP Dergisi, Ocak 1999, sayı 5, Dr. Musoviç Ejup’un “Tutin i Okolina” adlı kitabından).
Çanakkale Savaşı’nın başladığı sırada Bosna ve Kosova, Osmanlı toprağı olmadığı halde; Sancaklı ve Bosnalı Müslümanlar birçok evladını hiç tereddütsüz Çanakkale Cephesi’nde savaşmaya gönderdiler. Çanakkale Savaşı’na sadece Kosova’dan sekiz tabur katılmıştı. Çanakkale Cephesi’ne katılmak için toplanan gönüllüler ordusuna 24 yaşın altında 15.700 Bosnalı ve Sancaklı genç katılmış; bunlardan sağ kalanlar, daha sonra Anadolu’daki mücadeleye de katılmışlardır. Ali Yakub Cenkçiler Hoca’nın iki amcası birden Çanakkale Savaşı’na katılmışlar ve şehit düşmüşlerdi.
Gönüllüler ordusu, Yeni Pazarlı Muratbegoviç Rıza Bey ve Tutinli Hamzagiç Ahmet Aga gibi hatırı sayılır kişiler tarafından organize ediliyor, kendileri de bu gönüllülerin başında yer alıyorlardı. Boşnaklar ayrıca Anadolu’ya nakdî yardımda da bulundular. Bosna ve Sancak Müslümanları, kendi aralarında topladıkları altın ve mücevherâtı, daha önce Balkanlarda uzun süre görev yaptığı dönemden ve Taşlıca (Sancak) Mutasarrıflığından yakinen tanıdıkları Fevzi Çakmak Paşa aracılığıyla ulaştırıyorlardı.
SABAHI BEKLEYEMEYEN DEBRE İMAMI
Çanakkale Savaşları sırasında, Müslümanların Halifesi sıfatıyla Osmanlı padişahı, Türk topraklarına saldıran düşmanlara karşı bütün Müslümanları yardıma ve cihada çağırmış; bu çağrı Kosova’daki camilerde de okunup halka ilan edilmişti. Bu çağrı, özellikle Kosova’da çok etkili oldu. Çanakkale’de savaşan din kardeşlerine yardım etmek; onlarla omuz omuza ortak düşmanlarına karşı savaşmak için binlerce Bosnalı ve Sancaklı Müslüman gönüllü olarak yazıldı. Fakat gönüllüler ordusunun hazırlanıp da yola çıkmasını bekleyebilecek kadar sabrı ve tahammülü olmayanlar da vardı. Öyle ya, o zamana kadar çoktan olan olmuş, iş işten geçmiş de olabilirdi. Onun için bir an önce gidip cephedeki yerlerini almaları gerekiyordu. Bu sabırsızlardan birisi de Debre imamıydı. Halifenin cihad çağrısı Debre’ye ulaştığında ve Debre’nin imamı bu haberi öğrendiğinde vakit gece yarısıydı. Debre imamı, bu çağrıyı duyup haberi alır almaz, kısa bir hazırlığın ardından, hemen o gece Çanakkale’ye doğru yola çıktı. Ev halkı, hiç olmazsa sabahı beklemesini, cemaatiyle, akraba ve yakınlarıyla vedalaşıp, helalleşmesini, görevini uygun birisine devrettikten sonra yola çıkmasını söylediler ama o hiç kimseyi dinlemedi. Debre Camii’nde, her zaman, hiç aksatılmadan ve hep vaktinde okunan sabah ezanı, ilk defa o sabah vakit girdiği halde okunmadı. Sabah ezanını hep vaktinde dinlemeye alışmış yöre halkı, bu sefer ezanı duyamayınca ne olduğunu merak edip, hocanın kapısını çaldılar. İşte ancak o zaman hocalarının Çanakkale’ye cihada gittiğini öğrenebildiler. (Kosova’nın Çanakkale Kahramanları, Yrd. Doç. Dr. Ebubekir Sofuoğlu, Yarımada Yayınları, s. 75).