HALİMİZ
Mustafa ATALAR
- İslam, ehliyle anlaşılır ve yaşanır. Müslüman, sahih ilme, hakikî imana, sâlih amele ve fazıl ahlaka sahip olan, hem sâlih, hem de muslih olan kimsedir. Öte yandan kendi halimize dönüp baktığımızda, imanımızın taklidi olduğunu, bildiklerimizin yanlış ezbere dayalı olduğunu, yaşam pratiklerimizin de imanımızla, inançlarımızla ve değerlerimizle hiç örtüşmediğini görüyoruz. Dolayısıyla salih amel sahibi olamadığımız, yeterli salih ameller işleyemediğimiz apaçık ortadadır.
- Gerçek ilim, irfan, hikmet ve sağlam bilgi sahibi değiliz. Bildiklerimizin ve öğrendiklerimizin, fikir, düşünce ve görüşlerimizin çoğu yalan- yanlış ezberlere, temelsiz ve kulaktan dolma bilgilere dayanıyor. Sağlam ve doğru bilgi, ilim, irfan, iman, hikmet ve fikir sahibi, Allah’ın salih, sadık, has, halis, muhlis, hür ve özgür kulları olamadığımız için her konuda çok duygusal davranıyoruz. Doğru dürüst ilim, irfan ve hikmet sahibi olamadan hemen ve rastgele birilerinin dolduruşuyla fikir ve görüş sahibi olduğumuzu sanıyoruz. Bu yüzden de hiçbir konuda sağlıklı ve soğukkanlı düşünemiyor ve davranamıyoruz. Sorunlarımızca işe yarayacak çözüm ve çareler, dertlerimize derman olabilecek fikirler üretemiyoruz. Fikir ve görüşlerimiz küt, verimsiz ve sonuçsuz oluyor. Sözlerimiz de hezeyanlarla dolu, hamasi ve boş retoriklerden ibaret kalıyor. Salim akılla, sağlıklı düşünemediğimiz için duygu ve düşüncelerimize, eylem ve söylemlerimize korku ve kaygı egemen durumdadır. Makul ve mantıklı düşünemiyoruz ve davranamıyoruz. Gereksiz yere, aşırı şekilde hemen ve çabucak öfkeleniyoruz. Sesimizi yükselterek, bağırıp çağırarak kendimizi dinletebileceğimizi sanıyoruz.
- Dünyevi ihtirasların, hasis emellerin etkisi altındayız. Zevk, haz, israf ve konfor düşkünlüğü bizi esir almış, neredeyse her şeyimiz ve hayatımızın tek gayesi ve anlamı olmuş durumda. Her şeyi israf ediyoruz. Türlü cinnetler, çılgınlıklar toplumun her kesimine yayılmış. Çocuklarımız ve gençlerimiz de bizim birer kötü kopyalarımız haline gelmiş.
- İnsanlar, taklitçidir. Genellikle de mağluplar, galipler karşısında kendilerini ezik ve yenik hissederler. Bu yüzden de galiplerden etkilenirler ve onları taklit ederler. Gerçek Müslüman, Allah’tan başka galip olmadığına, Allah yolunda mücadele edenlerin yenilseler de, yenseler de, ölseler de, öldürülseler de, gerçek kazananın ve galip olanın onlar olduklarına inanır. Müslüman, imanını, kimliğini, kişiliğini yapıp ettikleriyle, eser ve sanatıyla, ahlak ve faziletiyle, üstün başarıları ve iyilikleriyle ortaya koyabilen kişidir. Bugünün sözde Müslümanlarının amel ve davranışlarına, eylem ve söylemlerine ise yersiz korku ve endişeler, kaygı ve vehimler egemendir. Çok büyük güven problemi ve bunalımı yaşıyorlar. Kendimiz dâhil hiç kimseye güvenemiyor ve inanamıyoruz. Yaşam pratiklerimiz inançlarımızla ve değerlerimizle örtüşmediği için çok güvensiziz. Kendimize de, başka Müslümanlara da, hatta Allah’a bile güvenimiz kalmamış.
- Biz, artık rol model olabilecek, örnek şahsiyetler yetiştiremiyoruz. Çocuklarımız ve gençlerimiz de ancak bizlerin kötü birer kopyaları oluyorlar. Sürekli sahte kahramanlara, artistler gibi rol yapmaktan başka bir şey bilmeyen sahtekârlara ve samimiyetsizlere çok kolay inanıp kapılıyoruz. Gerçek kahramanlarla sahtelerini, samimi olanlarla samimiyetsizleri birbirinden ayıramıyoruz. Halbuki Peygamber Efendimiz, Müslümanı fark ve temyiz sahibi kimse olarak tanımlar. Fark, temyiz ve ayırdetme kabiliyeti olmayanın imanının da olmayacağını haber verir. Ancak örnek alınmaya değer olanları, Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberleri, onların izinden giden sıddıkları, şehitleri ve salihleri örnek alıp onlar gibi olabilenlerin başkalarına da örnek olabileceklerinin farkında bile değiliz.
- Kültürel, ruhsal ve zihinsel açıdan işgale uğramış durumdayız. Çoktan kültür emperyalizminin boyunduruğu ve başka kimliklerin hegemonyası altına girmişiz. Kendi estetik değerlerimizden mahrum ve yoksun hale düşmüşüz. Artık güzellikler, kültür ve sanat üretemiyoruz, bunların da fakiri haline gelmişiz.
- Dünyevi ihtirasların, hasis emellerin peşine düşmüşüz. Zevk, haz ve konfor düşkünü haline gelmişiz. Tek ve en büyük amacımız, daha fazla haz ve zevk alabilmek olmuş. Cinnet ve çılgınlık hali içinde her şeyi israf eden kitlelere, yığınlara dönmüşüz. Gösteriş budalalığı, sevgi yoksunluğu, acımasızlık, merhametsizlik, bencillik, haz düşkünlüğü, doymayan nefis, cinsel sapkınlık, aldatma ve kandırma, büyüklere saygısızlık ve itaatsizlik, iman amel eksikliği ve tutarsızlığı, dini kayıtsızlık ve vurdumduymazlık gibi İslam’a ve Müslümanlara asla yakışmayacak haller salgın ve bulaşıcı hastalıklar haline gelmiş.
- Her şey birleşik kaplar halinde birbirine bağlıdır. Böyle olduğu için de sadece din, diyanet ve eğitim konularında değil, siyasetten, adalete, ekonomiden, sosyal konulara, asayiş ve emniyete kadar her meselemiz komada ve can çekişir hale gelmiş. Siyaset, diyanet, adalet, emniyet ve özellikle de eğitim sistemimiz komadadır ve can çekişmektedir. Mütefekkir, mütedeyyin nitelikli sanatçılardan, kimlik, kişilik ve duruş sahibi aydınlardan, entelektüellerden mahrumuz. Benlik ve bencillik duyguları ve iddiaları hepimizi sarmış, sarmalamış, bizi gittikçe daha fazla yalnızlaştırıyor. İdeallerimizi, duygularımızı, hayallerimizi yitirmişiz. Büyük bir aydın ve entelektüel sorunu ve bunalımı yaşıyoruz. Kimlik, kişilik, duruş sahibi mütedeyyin aydınlarımız, mütefekkir ve sanatçılarımız yok denecek kadar azalmış durumdadır.
- Doğru dürüst gerçekçi hayallerimiz kalmadığı gibi, artık gerçekçi hedeflerimiz de yok. Plan yapılırken elbette ideal olan unutulmamalıdır ama somut gerçeklik de inkâr edilmemeli, gözden uzak tutulmamalıdır. Dünyevî planlar yapılırken, bunların ahiretimize etkileri de gözden uzak tutulmamalıdır. Bunların uhrevî hedeflerimize ve planlarımıza yansımalarının neler olacağına bakılmalı ve öncelik verilmelidir.
- Yaptığımız hatalar sonucu başımıza gelen dertler ve problemler yüzünden morallerimiz çok çabuk bozuluyor. Bir daha doğrusunu ve iyisini dönüp yapmaya bile halimiz ve mecalimiz kalmıyor. Hâlbuki ne olursa olsun, moralimizi asla bozmamalıyız. Bir an önce arınmalı, temizlenmeli, düzelmeli, kendimize gelmeliyiz. Yılmadan, bıkmadan, usanmadan, gülümseyerek, Allah’a ve kendimize güvenerek değişime önce kendimizden başlamalıyız. Dünyanın en büyük devrimi de işte buradan ve böyle başlayacaktır. Çünkü biz, kendimizi değiştirmeden ve düzeltmeden hiç bir şeyin düzelmesi ve değişmesi mümkün değildir. Hiç birimiz, hepimiz kadar akıllı olamayız. Akıllının ve akıllılığın yaptığını akılsızlar ve akılsızlık yapamaz. İyiliğin ve iyilerin yaptığını da kötülük ve kötüler yapamaz. Gücümüz nispetinde ve yettiğince iyilik yapmak ve iyilerden olmak çabası içinde olmalıyız. Mümkün olabildiğince de iyilerle ve iyiliğe layık olanlarla bir ve beraber olmaya gayret etmeliyiz.
- Her şeyde doğru ölçü ve kıstas çok önemlidir. Doğru ölçü ve kıstasları kavrayıp, bunlara uygun davrananlar, daima gelişir ve güçlenirler. Ölçüyü kavramayan ve doğru kullanmayanlar, hep olumsuz yönde değişecekler, bozulacaklardır. Sadece ölçüsü, kıstası doğru olanlar isabet eder ve yanılmaz. Ölçüsü, kıstası, terazisi yanlış olanlar ve yanılanlardan ise doğru ve iyi bir şey beklenemez. İnsan, beşerdir, şaşar. Yanılmayan ancak Allah Teâlâ ve Allah tarafından yanılgıdan korunan ve yanılgıları hemen düzeltilen peygamberlerdir. Hz. Peygamber’in bile ufak tefek yanılmaları, zelleleri, zaman zaman isabet edemediği konular olmuştur. Bu, onun beşer olduğunun göstergesidir. Bunların Allah tarafından hemen düzeltilmesi de onun gerçek peygamber olduğunun kanıtıdır. Biz ise ancak, Allah’ın bizim için koyduğu şaşmaz ve sağlam ölçü ve kıstaslara uyarak, hataları Allah tarafından düzeltilen ve korunan Peygamberinin sünnetini izleyerek hatalardan korunabiliriz.
- Kul hakkına çok dikkat etmeli, özellikle de mal, mülk hususunda
helali ve haramı iyi gözetmeli, yalan söylemekten ve günahlardan kaçmalı, sevaba, hayra, iyiliğe, Allah’ın hoşnut ve razı olacağı işlere yönelmeliyiz.