Ana SayfaManşetAVUSTRALYA’DA ÇANAKKALE SAVAŞI

AVUSTRALYA’DA ÇANAKKALE SAVAŞI

AVUSTRALYA’DA ÇANAKKALE SAVAŞI

Mustafa ATALAR

Çanakkale’de savaşan Avustralya’lı ve Yeni Zelandalı askerleri, yani Anzakları duymayan, bilmeyen yoktur. Ama Çanakkale Savaşı’nın yansımalarının ta Avustralya’ya kadar uzandığını, burada da küçük çapta da olsa bir Çanakkale Savaşı yaşandığını duyanımız, bilenimiz belki de yoktur. Hikâyesi Avustralya’da dilden dile anlatılarak günümüze kadar ulaşan sekiz saatlik bu ilginç çatışma, yani Broken Hill Savaşı, Avustralya tarihinin ilk ve en önemli savaşlarından biridir. Bu olay, Çanakkale Savaşı’nın mekânsal boyutunun ne kadar geniş olduğunu göstermesi bakımından da son derece ilginç ve önemlidir. Avustralya’daki Çanakkale Savaşı’nın, Avustralyalıların ifadesiyle de Broken Hill Savaşı’nın kısa hikâyesi şöyledir:

Afgan kökenli Gül Muhammed ve Molla Abdullah, sade ve basit yaşam süren, işinde gücünde, sıradan iki Müslüman Avustralya vatandaşıydı. Her ikisi de Sidney’e 1200 km uzaklıktaki bir maden kasabası olan Broken Hill’de yaşıyorlardı. Gül Muhammet, geçimini seyyar dondurmacılık yaparak, altmış yaşlarındaki Molla Abdullah da İslami usullere göre hayvan kesip satarak kasaplıkla sağlıyordu.

Günlerden bir gün, Gül Muhammed ve Molla Abdullah, Müslümanların Halifesinin, İslam’ın ve Müslümanların kökünü kazımak için bir araya gelmiş ortak düşmanlara karşı dünyanın dört bir yanındaki Müslümanları Allah yolunda cihada çağırdığı haberini duydular. Bu haber ve çağrı karşısında, elleri kolları bağlı beklemeyi onurlarına ve Müslümanlıklarına yediremediler. Hemen İstanbul’a bir mektup yazarak, Osmanlı ordusuna katılmak istediklerini, Allah yolunda Halife’nin askerleriyle birlikte savaşmaya hazır olduklarını bildirdiler. Çok geçmeden İstanbul’dan kendilerini Osmanlı ordusuna katılmaya davet eden bir cevap aldılar. Onları çok sevindiren bu cevap üzerine artık kendilerini Allah yolunda cihada giden bir Türk askeri, İslam mücahidi olarak görüyorlardı. Hemen yol hazırlıklarına giriştiler. Savaş için en önemli tedarikin silah olduğunu düşünerek, varlarını yoklarını satıp Snider ve Martini-Henry marka iki tüfek, biraz cephane, bir tabanca ve iki bıçak satın aldılar. Gül Muhammed’in dondurma tezgâhına örttüğü kırmızı renkli kumaştan yapılmış çok yeni ve temiz bir örtü vardı. Bunun ortasına beyaz bir ay-yıldız oturtup Türk Bayrağı haline getirdiler. Artık ellerinde Türk bayrakları da vardı. Fakat İstanbul’a nasıl gideceklerdi?

Onlar bu yoğun hazırlıklar içerisinde iken bir gün çok coşkulu ve heyecanlı büyük bir kalabalığa rastladılar. Sorduklarında, bu coşkulu, heyecanlı ve hevesli gençlerin, Türklerle savaşmak için yola çıkmış gönüllü Anzak askerleri olduğunu öğrendiler. Anlaşılan onların da gitmek istedikleri yer aynıydı ama niyetler çok farklıydı. Anzaklar gibi Türklere karşı savaşmaya gidecek olsalar belki kendilerini de aralarına kabul edebilirlerdi. Kendilerini de beraber götürmeleri için ufak bir araştırma yaptılar. Fakat Allah yolunda cihad etme niyetiyle çıktıkları bu yolculukta, Türklerle savaşmaya giden askerleri taşıyan araçlara, trenlere ve gemilere binebilmelerinin mümkün olamayacağını anladılar. Ne kadar araştırıp soruştursalar da başka bir vasıta ve gemi bulamadılar. Tam bir çıkmaza girmişlerdi. Bu kadar hazırlıktan sonra oturup kalacaklar mıydı? Baş başa verip ne yapabilecekleri konusunda istişare ettiler.

Birden bire akıllarına yeni bir fikir geldi. Onların tek amaçları Allah yolunda cihad etmek değil miydi? Çanakkale’ye gitseler orada kimlere karşı savaşacaklardı. Karşı cepheyi oluşturan düşmanlar zaten burada, hemen gözlerinin önündeyken, cihad için illa tâ Anadolu’ya kadar gitmelerine ne gerek vardı? Mevcut şartlar altında, Çanakkale’ye gitmeleri mümkün olamayacağına göre, aynı savaşı pekâlâ burada da yapabilirlerdi. Üstelik Türklere ve Müslümanlara karşı savaşmak, onları öldürmek için yola çıkmış düşmanları henüz buradayken tepelemek ve bertaraf etmek daha akıllıca ve yararlı bir iş olabilirdi. Allah yolunda savaş, cihad orada, Çanakkale’de yapıldığı gibi burada da yapılabilir, orada şehit olunabildiği gibi burada da olunabilirdi. Böyle düşündüler ve her ikisi de aynı fikirde birleştiler.

Sıra savaş savaş yerinin belirlenmesine ve savaş planlarının yapılmasına geldi. Savaşa katılacak askerleri limana taşıyacak olan trenin, 31 Aralık 1914 Perşembe sabahı, Broken Hill’den hareket edeceğini öğrendiler ve ona göre savaş planı ve stratejisi belirlediler. Boyunlarına birer küçük enam asıp, tüfeklerini omuzlayarak sabah erkenden yola çıktılar ve trenin geçeceği yol üzerinde, şehre 4 kilometre mesafedeki bir tepeciğin arkasına saklanarak pusu kurup treni beklemeye başladılar. Saat 10.00′da kalkan tren, önlerinden geçmek üzere ufukta belirdiğinde hemen kendilerinin hazırladığı Türk bayrağını tepenin üzerine diktiler. Çanakkale yolunda neşeli, coşkulu şarkılar ve marşlar söyleyerek ilerleyen askerlerden bazıları trenin pencerelerinden az ilerideki tepede dalgalanan Türk bayrağını görünce şaşırdılar. Çok geçmeden aynı tepeden kurşun yağmuruna tutulunca şaşkınlıkları daha da arttı. Avustralyalı askerler savaşın çok uzaklarda olduğunu zannederlerken, Çanakkale Boğazı’nda daha fiilen savaşmaya başlamadan, iki Afganlı Türk onlardan önce davranmış, Çanakkale Savaşını Avustralya’ya getirmişti. Tepelerden açılan ateş sonucu asker sevkiyatı yapan trenin yolcularından dördü öldü, yedisi de yaralandı.

Bir süre sonra yanlarında getirebildikleri cephaneleri tükenince ateş kesip mevzi değiştirmek zorunda kaldılar. Avustralya kolluk kuvvetleri, hemen bu ateşi açanların ve savaşı başlatanların peşine düştü. Çok geçmeden iki Afganlının izini buldular ve onları kasabanın batısındaki tepeciklerde kıstırarak teslim olmalarını istediler. Etrafları sarılan Gül Muhammed ve Molla Abdullah teslim olmayı reddettiler; iki taraf arasında büyük bir çatışma çıktı. Sekiz saat aralıksız devam eden bu çatışma, Avustralya tarihinin ilk ve en önemli savaşlarından biri oldu. Broken Hill Savaşı sonunda Molla Abdullah, bir köylünün tüfeğinden çıkan kurşunla çatışma alanında; Gül Muhammet ise ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede şehitlik mertebesine  ulaştılar. Olay yerinde, bu Çanakkale Savaşı gönüllüleri tarafından yazılmış şöyle bir not bulundu: “Sizin halkınız, bizim ülkemizde, bizim insanlarımızla savaştığı için, biz de bu işe kalkıştık!”

Olayı okuyucularına duyuran ertesi günün gazeteleri, Gül Muhammed ve Molla Abdullah’ın Türk bayrağı taşımalarından yola çıkarak: “İki Türk’ün Katliam Ateşi” gibi manşetler attılar. Onlar bile bunları Türk kabul etmişlerdi. Bu iki Çanakkale şehidinin cenazelerine kimse sahip çıkmadı. Yetkililer, şehitlerin cenazelerini rastgele bir yere gömüverdiler. Gelibolu Yarımadası’nda ölen İngiliz, Fransız ve Anzak askerleri için çok bakımlı mezarlıklar, anıtlar, abideler yaptırıldığı halde, Avustralya’daki bizim bu iki Çanakkale şehidimizin mezarları bile belli değildir.

Bu olay gerçekleşinceye kadar, İngilizler ve Avustralya’lılar, Avusturalya’dan Çanakkale’deki emperyalist savaşa katılacak asker bulmakta çok büyük güçlükler çekiyorlar, kimse o kadar uzak yerlerde İngiltere için savaşmak ve ölmek istemiyordu. Ama bu olayın ardından gönüllülerin sayısında adeta patlama yaşandı. Bu yüzden de, bazıları İngiliz ve Avustralya gizli istihbaratının bu zavallı Müslümanları kandırarak bu olayı tezgahladıklarını iddia etmektedirler.

İLGİLİ MAKALELER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN POPÜLER

SON YORUMLAR