Ana SayfaMeçhul KahramanlarımızAli Yakup CenkçilerALİ YAKUP HOCA’DA UMUT VE İYİMSERLİK

ALİ YAKUP HOCA’DA UMUT VE İYİMSERLİK

ALİ YAKUP HOCA’DA UMUT VE İYİMSERLİK

HOCANIN İYİMSERLİK SEVGİSİ

Ali Yakub Hoca, gerçekçi, sağlam ve ciddi bir ilim ve fikir adamı olduğu için olumlu ve olumsuz gelişmelerin muhasebesini yaparak arzu ettiği kadar iyimser olamıyordu. Özellikle ileriye yönelik tahminlerde ve iyimser beklentilerde neredeyse sınır tanımayan, Kadir Mısıroğlu’nun bu konudaki görüş ve tahminlerini dinlemeyi çok sever, ona zaman zaman; ‘Azizim, maşallah sen çok mütefâil (iyimser) adamsın! Seni dinlerken benim moralim çok düzeliyor. Sen her zaman gel, beni bu tür sohbetlerden mahrum etme!’ derdi.

Kadir Mısıroğlu’nun bu iyimser tahmin ve beklentilerinin bir

kısmını buraya almak yararlı olacaktır:

“Kader perspektifinden bakılıp, geçmişte yaşanmış ve tarihte olup bitmiş olaylar göz önünde bulundurulduğunda, iki milletin, yani Araplarla, Türklerin Allah’ın muradı ilahisi ve ilmi ezelisiyle özel olarak görevlendirildikleri ve buna göre hazırlandıkları anlaşılmaktadır. Eski Araplar, İslam’dan önce binlerce yıl, şiir yarışmalarında nefes tüketirlerken, eski Türkler ise savaş meydanlarında her yöne isabetli oklar atıyorlar, kılıç sallıyorlar, sürekli cenk ve cidalle uğraşıyorlardı. Her iki millet de Allah’ın kendileri hakkında çizdiği kader çizgisinden ve kaderin hesabından tamamen habersizdiler.

Allah, Araplara binlerce yıl önceden beri meşgul oldukları bir fesahat, belagat, talakat, edebiyat ve şiir kabiliyeti vermişti. Bunlar binlerce yıl boyunca panayırlarda birbiriyle en güzel şiiri ve en hikmetli sözü söyleme, en etkili hitabede bulunma yarışları yapıyorlardı. Allah, Arapları adeta bir lisan antrenmanına sokmuştu. Arapların İslam’dan asırlar önce başlayan bu fesahat, belagat, talakat, edebiyat, şiir merakları ve hevesleri ile Arapça çok gelişerek, mükemmelleşmiş; nihayet ilahi kelamı ve ilmi ilahiyi en güzel şekilde istiab edecek ve ifade edebilecek bir kemale ulaşmıştır. Kur’an’daki bu icaz Arapça’dan başka bir dille mümkün olamazdı. Bu yüzden de Kur’an’ın icazı Arapçanın başka dillere olan üstünlüğünü gösterir. Araplar binlerce yıl, bunun antrenmanını ve provasını yaptılar.

Türkler de İslam öncesi eski devirlerde dışarıdan bakıldığında nefsani gibi görünen savaşçılık, harp, darp faaliyetlerle uğraşmışlar; Allah onları da binlerce yıllık bir cihat antrenmanına sokmuştur. Allah, böylece Türkleri, daha sonraki ‘İslam Savunuculuğu’ görevine hazırlamış, onları uzun asırlar boyunca bir liyakat kazanma antrenmanına tabi tutmuştur. Türkler asırlar boyunca, cengin, cidalin, kavganın, savaşın, cihadın antrenmanını yaptılar. Çin’den Roma’ya kadar uzanan egemenlikler kurdular. Çin’i ele geçirip asırlar süren hanedanlıklar kurdular. Hunlar, Karakurum’dan kalkıp, Atilla’nın liderliğinde Roma’yı dize getirdiler. Türk Milleti, Müslüman olduktan sonra da İslâm ile aynîleşmiş bir millettir. Bu milletin kanı, canı, eti, kemiği, iliği, fıtrat-ı aslîyesi, anasının sütüyle, babasının sulbüyle aldığı tesir İslâm’ın ta kendisi olmuştur.

Türk Milletinin, kendisini başka milletlerden ayıran en önemli iki özelliği, cihad ve edeptir. Türkün tanım ve tariflerinden biri de, Allah yolunda cihad eden, cihadın tam hakkını veren Müslümana Türk denir, şeklindedir. 1400 yıllık İslam tarihinin, 1200 yılı Türklerin önderliğinde ve liderliğinde devam edegelmiştir. Abbasilerin ordusu, Türklerden oluşuyordu. Kimse kimseye gücü, iktidarı, kendi eliyle ve gönlüyle getirip teslim etmez. İktidar güçle, kuvvetle, zorla alınır ve ancak liyakatle devam ettirilebilir. Türkler ne bulduysa, bu Allah’ın davasına sahip çıkma ve O’nun yeryüzündeki ordusu olma özelliğiyle bulmuştur. Bu sayede hiçbir milletin ulaşamadığı çok büyük nimetlere ve şereflere ulaşabilmiş ancak asırlar sonra bu milleti var eden îlâ-i Kelimetullah ve nizam-ı alem davasından, İslam alemine ve dünyaya lider ve baş olmaktan maalesef vazgeçirilmiştir. Bu yüzden de dünya tarihinde yükselmede de alçalmada da en büyük rekoru Türk Milleti kırmıştır. Fakat bu arızi, gelip geçici bir durumdur.

Bazıları Türk milletinin bugünkü durumuna bakıp, Türkiye’nin ve Müslümanların manzarasını ve geleceğini çok karanlık görebilirler, bu işlerin Mehdi Aleyhisselam gelmeden düzelemeyeceğini düşünebilirler. Fakat hiç de bu kadar kötümser olmaya ve kötümser düşünmeye gerek yoktur. Müslümanlara liderlik ve önderlik görevinin Türk Milletine min tarafillah yani Allah tarafında verildiğine, lütfedildiğine dair ayetler, hadisler, işaretler, deliller çoktur ama bunun geri alınacağına dair işaret yoktur. İslam Âleminin, dolayısıyla Türk Milletinin geleceğinin geçmişinden, daha parlak olabileceğine dair olumlu işaretler ve haberler ortadadır. Doğru sözlü Peygamberimizin ümmetine verdiği müjdelerden önemli bir kısmı şimdiye kadar gerçekleşmiş olmakla beraber, henüz gerçekleşmemiş fakat gerçekleşeceği muhakkak olan ileriye dönük daha pek çok müjdeler vardır. Onlara hazırlanabildiği takdirde Türk Milletini çok daha parlak bir gelecek beklemektedir. Örneğin, Batı Romanın da Müslümanlarca, hem de silahsız, savaşsız tekbirlerle, tehlillerle, tesbihlerle fethedileceği de Peygamber Efendimizin mutlaka gerçekleşecek müjdelerindendir. Olumsuzlukların, acıların, sıkıntıların Müslümanı asla ümitsizliğe ve karamsarlığa düşürmemesi gerekir. Çünkü karanlığın en koyu olduğu zaman şafağın en yakın olduğu, hamile kadının ağrı ve sızılarının en çok arttığı zaman doğumunun en yakın olduğu zamandır.

Bugünkü olayların sebepleri ve tohumları geçmişte olduğu gibi, yarın olacaklarınki de bugünlerdedir. Bugün henüz nüve halindeki Siyonizme yönelik nefret, gitgide katmerlenerek büyüyecek ve Siyonizmin ortadan kalkmasıyla İslam Âleminin birleşip güçlenmesi ve kuvvetlenmesi önündeki en büyük engel de kalkmış olacaktır. İsrail’e yer açabilmek, nefes aldırabilmek için Osmanlı Devleti’ni parçalayıp onun yerine küçük küçük devletler kuranlar, bir kaplan postundan kırk tilkiye kürk yaptılar ama bunların hiç birisi gerçek anlamda bir yavru kaplan olamadı. Öte yandan uyguladıkları onca plan ve projelere, yaptıkları onca kötülüklere rağmen yine de Türk insanının idrakinde baki kalan özü, çekirdeği, cevheri ve tarihi mirasını silemediler. Bir gün gelecek yeni nesiller genç birer kaplan olarak ecdadının yerini alacak, Türkiye Osmanlı Devletinin en büyük olduğu zamanlardan bile daha büyük, en güçlü ve kudretli olduğu zamanlardan da daha güçlü ve kudretli olacaktır.”

Kadir Mısıroğlu’nun bu iyimserliğinin Hoca’nın hoşuna gitmesi boşuna değildi. O da her şeye rağmen çok iyimser ve geleceğe umutla bakan bir ilim, fikir ve dava adamıydı. Kendinden daha iyimser, daha büyük ve daha güzel beklentileri olan kimseleri dinlemeyi de çok severdi. Müslümanın her zaman iyimser, gelecekte Allah’ın kendilerine çok büyük lütuf ve ihsanları olacağı umudu ve bekletileri içinde olması ve bunlara de en iyi şekilde hazırlanması gerektiğine inanırdı. Kadir Bey’in dediği gibi; Allah, bir milleti yükseltmeyi murat ettiği zaman, elbette bunun içteki ve dıştaki sebeplerini de yaratacaktır. Buna rakip ve engel olan ve olabilecek bütün unsurları da bir şekilde gittikçe zaafa uğratacak, giderecektir. Allah her zorluğa ve sıkıntıya karşı kat kat fazla kolaylıklar da yaratacak, yardım ve desteğiyle gerçek Müminleri ve Müslümanları üstün ve muzaffer kılacaktır.

Küresel güçlerin, yeryüzünde tam anlamıyla hâkim kılmaya çalıştıkları şeytani yenidünya düzeninin, her yerde fitne ve fesadı, her türlü tahribatı, anarşi ve kaosu yaygınlaştırdıkları hepimizin gözleri önündedir. Allah’ın yeryüzünde kurduğu doğal denge ve düzen alt üst edilmiş; insan, toprak, havan, tabiat ve fıtrat iyice bozulmuştur. İnsanoğlu, etkin konumundan alaşağı edilerek bütün rollerinden soyutlanmış, edilgen bir varlığa dönüştürülmüştür. Küresel şeytani güçler tarafından, postmodern kitle kültürüyle iyice alıklaştırılmış, aptallaştırılmış insan yığınlarının artık beyinleri, duyguları, hafızaları bile ele geçirilip silinebilmeye, yeniden formatlanabilmeye, insanlar robotlaştırılmaya, insanların yerini yavaş yavaş robotlar ve yapay zekâlar almaya başlamıştır. Dünyanın her tarafında yaşanan kıyımlar, katliamlar, zulüm ve haksızlıklar yüzünden korku ve endişeler artmış, hiç kimse hiçbir yerde kendisini güvende hissedemez olmuştur.

Öte yandan bu dünyada kimileri alabildiğine fitne, fesat ve bozgunculuğa meyledip, o yolda büyük çaba ve gayretler sarf ederken; kimileri de bedeli ne olursa olsun yönlerini vahyin ışığına döner, hayatlarını bu doğrultuda sürdürmenin, dünyanın, insanın ve doğanın yeniden düzelmesinin, dengesini bulmasının mücadelesini verirler. Tarih her zaman iyilerle kötülerin bitmez ve tükenmez savaşlarına ve mücadelelerine tanıklık eder. Allah ise iyilerle beraber, onların yar ve yardımcısıdır. Nitekim günümüz dünyasının Allah’a, insana ve doğaya savaş açıldığı, iyi bir gelecek umutlarının iyice karardığı bu anarşi, fitne, fesat ve kaos ortamında bile bu olumsuz gelişmelere paralel olarak bir yandan da hiç kimsenin tahmin edemeyeceği olumlu ve güzel gelişmeler de yaşanabilmektedir.

Milletimiz açısından bu güzel ve olumlu gelişmeler hemen hemen her alanda söz konudusur. Örneğin, her türlü dejenerasyona, eğitim eksikliğine rağmen özellike yeni nesillerimizde yaşanan olağanüstü olumlu gelişmeler ümit ve hayret vericidir. Türk gençlerinin, gittikçe daha zeki, daha akıllı, daha uyanık, daha dirayetli ve liyakatli olduklarına tanık oluyoruz. Daha on on beş yaş altı çocukların bile çok üstün bir zekâ, feraset, dirayet, liyakat ve dehaya sahip olduklarını görüyoruz. Türk çocukları, bazı alanlarda ilahi bir lütuf eseri olarak, tarihte eşi ve benzeri görülmemiş bir mükemmellik sergiliyorlar. Bu çocukların bu kadar zeki, kabiliyetli ve ferasetli olabilmeleri sadece Allah’ın bir lütu olarak açıklanabilir. Çünkü insanlar çocuklarını, gidip pazardan sebze meyve seçer gibi seçip alamazlar. Bir milletin yükselmesinde, gelişmesinde en etkili güç adam kalitesi ve bolluğudur. Bugünkü Türk çocukları da gelecek için bize çok kaliteli ve bol adamlar vaat etmekte ve müjdelemektedirler. Eğer biz, bu imkan ve fırsatı iyi değerlendirilebilir, bu gençlere zamanın şartlarına ve ihtiyaçlarına göre, Allah’ın rızası doğrultusunda kaliteli ve nitelikli bir eğitim ve donanım verebilirsek, Türkiye gelecekte, geçmişle bile karşılaştırılamayacak, akıl ve havsalaların almayacağı bir olgunluğa ve üstünlüğe doğru ilerleyebilecektir.

GELECEKTEN ve GENÇLERDEN UMUDU

Ali Yakup Hoca, gençlerden ve gelecekten umudunu şöyle dile getirirdi:

“Azizim! Her şeye rağmen günümüz İslam dünyasında ve Türkiye’de özellikle gençlerde çok büyük bir kıpırdanma, canlanma ve şuurlanma gözleniyor. Elhamdülillah şimdi hem bütün dünyada, hem de Türkiye’de çok temiz ve şuurlu bir Müslüman gençlik var! Gençlerin İslam’a karşı bu büyük ilgileri ve yönelişleri gün geçtikçe daha da artıyor. Özellikle üniversitelerdeki her alanda, her sahada Müslümanlığı adamakıllı yaşamaya ve hayatlarının aynasında göstermeye çalışan entelektüel gençliğin durumu beni çok sevindiriyor, gelecekten umutlandırıyor, hatta çok imrendiriyor! Bakıyorum da, içlerinde maşallah benden bile daha şuurluları var. Üstelik bu gençlerin, hidayetinde, irşadında ve şuurlanmasında ilim adamlarının ve tarikat şeyhlerinin de zannedildiği kadar fazla bir rolleri yok! Benim yakından tanıdıklarımdan çoğu, herhangi bir tarikata veya şeyhe bağlı değiller. Bu İslamî bilince nasıl ulaştıklarını sorup soruşturduğumda öğreniyorum ki, bunların hemen hepsi birbirlerini irşad etmişler. Geçenlerde bir grup üniversite öğrencisi genç, benim ziyaretime geldiler. Oturduk onlarla uzun uzun sohbet ettik. Aralarında çeşitli fakültelerden öğrenciler vardı. Hatta çoğunluğunu da tıbbıyeliler oluşturuyormuş. Hâlbuki eskiden tıbbıyeliler dinsizlikleriyle meşhurdu. Baktım ki hepsi cıva gibi, ateş gibi, demir gibi, canlı ve diri gençler. Çoğu konularda, benden daha şuurlu, bilinçli ve bilgili olduklarını görüp, hayran kaldım! Ne kadar sevindiğimi, memnun olduğumu anlatamam. Onlara dedim ki: ‘Doğrusu siz benden daha canlı, diri, şuurlu, bilinçli ve bilgilisiniz. En iyisi siz konuşun da ben dinleyeyim, ben sizden yararlanayım! Azizim, 50-60 sene önce böyle bir gençlik yoktu! Hatta Osmanlı döneminde bile böyle bir gençlik yoktu. Elhamdülillah şimdi var. Yalnız erkekler değil, kızlar da öyle! Bence bu, bize Allah’ın büyük bir lütfudur. Ne kadar şükretsek yine de azdır! Bu yüzden ben asla ümitsiz, kötümser ve bedbîn değilim. Gelecekten son derece ümitliyim.

Elhamdülillah bugün gençliği, Türkülüğünün ve Müslümanlığının şuuruna varmak, Türklüklerini ve Müslümanlıklarını sağlam bir iman, inanç, idealizm ve yüksek bir bilinçle bilmek ve yaşamak istiyorlar. İslam’a ve Türklüğe gerçek bir Müslüman ve gerçek bir Türk’ün gözüyle ve Müslümanca bakıyorlar. Öte yandan Müslülmanlar ve özellikle Türkler bugün çok daha uyanık ve akıllı olmak zorundadırlar. Çünkü Türk ve İslam düşmanları, dünyanın her yerinde bu milli ve dini uyanışı ve dirilişi daha beşikteyken boğmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. İpin ucunun hâlâ büyük güçlerin elinde olduğunu gözden uzak tutmamak lazımdır.”

İLGİLİ MAKALELER

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

EN POPÜLER

SON YORUMLAR