BU HALLERE DÜŞMEMİZİN EN ÖNEMLİ
SEBEPLERİNDEN BİRİ:
KENDİMİZİ TEK BAŞINA SANMAK
Bir zamanlar, Anadolu’nun orta halli kasabalarından birinden, 40-50 kişilik bir grup, bir kervan oluşturarak yakınlardaki büyük kente alışverişe gitmişler. Şehirde satmak için denkleştirebildikleri nohutlarını, buğdaylarını, yoğurtlarını, sütlerini, tereyağlarını hayvanlarına yüklemişler, sağ salim şehre varmışlar. Satmak için getirdiklerini satmışlar; kumaş, elbise, şeker, tuz, kap, kacak, tencere, tabak vb gibi artık ne alabilmişlerse bunları da hayvanlarına yükleyip, kendi kasabalarına dönmek üzere tekrar yola revan olmuşlar.
Gelin görün ki, dönüş yolunda, dar bir geçitte 3 kişilik bir eşkıya grubu kervanın yolunu kesmiş. Haramilerin başı silahı çekmiş:
-Yatın yere, kıpırdamayın! Malları bırakın! Üstünüzü başınızı da çıkarın!
diye emirler yağdırmış.
Kervandakilerin hiç birinden bir tepki gelmemiş. Herkes, eşkıya ne istiyorsa onu yapmış. Haramiler de mallarla yüklü bütün hayvanları aldıkları gibi, hepsini de yarı çıplak soymuşlar. Neleri varsa hepsini gasp etmişler. Bu halde de yollarına devam etmelerine izin vermişler. Kasabanın girişinde durumu görenler çok şaşırmışlar. Neler olup bittiğini anlayabilmek için arka arkaya sorular yağdırmaya başlamışlar. Onlar da bu sorulara cevap yetiştirmeye çalışıyorlarmış:
– Yahu, ne oldu size?
-Bu haliniz ne?
– Ne olacak soyulduk, işte!
– İyi ama sizi kim soydu?
-Kim soyacak, haramiler, eşkıya soydu.
– Nerede soyuldunuz?
– Şehirle kasaba arasındaki ulu geçitte soyulduk!
– Sizi soyanlar kaç kişiydi?
-Üç kişiydiler!
-İyi ama siz en az kırk kişisiniz. Üç kişi, kırk kişiyi nasıl böyle soyabilir?
İçlerinden biri durumu şöyle özetlemiş:
- Kardeşim, ne uzatıp duruyorsunuz. Evet onlar 3 kişiydiler
ama bir ve beraberdiler. Biz ise 40 kişiydik ama herkes kendi canının derdine düşmüştü. Dolayısıyla kırk kişi olmamıza rağmen tek tek kırk kişiydik ve yapayalnızdık! Yani eşkıya karşısında, üçe bir durumundaydık. Üç kişi de bir kişiye her zaman üstün gelir, ne isterse yapar ve yaptırır.
Boşuna: ‘HER ZAMAN ÖRGÜTLÜ AZINLIK, ÖRGÜTSÜZ ÇOĞUNLUĞU YÖNETİR!’ dememişler.
TEK BAŞINALIK
Ataol Behramoğlu
Ben tek başıma ne yapabilirim?
Diye düşündü biri
Ve hiçbir şey yapmamaya karar verdi…
Ben tek başıma ne yapabilirim?
Diye düşündü bir öteki
Ve yalnızlığının kuytuluğuna çekildi.
Ben tek başıma ne yapabilirim?
Diye düşündü bir üçüncü
Ve tek başına düşünmeyi sürdürdü.
Ben tek başıma ne yapabilirim?
Diye düşündü yüz binler
Ve tek başınalıklarını sürdürdüler.
Ben tek başına ne yapabilirim?
Diye düşündü milyonlar.
Halbuki milyonlarcaydılar
Ve tek başınaydılar.
Bu arada birileri
Onlar adına
Kararlar vermekteydi
Tek başına olduklarını sananlar,
Topluca ortadan kaldırıldılar….
Ünlü alman şairi Bertold Brecht Nazi zulmünün alman toplumunda nasıl yaygınlaştığını, bir şiirinde şöyle anlatır:
“Naziler önce komünistleri tutukladılar.
‘Nasıl olsa ben komünist değilim!’ diye ses çıkarmadım.
Sonra Yahudiler’i tutukladılar.
‘Ben Yahudi değilim!’ dedim, sesimi çıkarmadım.
Sosyal demokratları tutukladılar.
‘Onları savunmak bana mı kaldı?’ dedim, yine sesimi çıkarmadım.
Sonra sıra bana da geldi.
Ama o zaman etrafta benim tutuklanmama ses çıkaracak hiç kimse kalmamıştı!
Zulme rıza göstermek ve seyirci kalmak zalimi cesaretlendirir, zulmün yaygınlaşmasına ve herkesin aynı akıbete uğramalarına sebep olur.
Allah, bizden emr-i bil ma’rûf, nehyi anil münker (iyiliği yaygınlaştırmak, kötülüğe engel olmak) görevini yerine getirmemizi isterken, her şeyden önce örgütlü bir toplum olmamızı da istemiş olmaktadır. Yoksa bu görev hakkıyla yerine getirilemez, yeryüzü fzesada uğrar, her taraf günümüzde olduğu gibi zulüm, vahşet, kan ve göz yaşıyla dolar. Rabbimiz bizi şöyle uyarıyor:
“İnkâr edenler bile birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdırlar. Eğer siz de öyle yapmazsanız, yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat çıkar (Enfal Suresi, Ayet: 73).”